hesabın var mı? giriş yap

  • 2 saattir japonya'nin kagoshima bolgesinden yayin yapan osumi fm network'un ito-san'iyla iletisim kurmami saglamis platform. yanisi efenim; dinlemekle kalmayin, buldugunuz radyolarin iletisim seylerine mail de atin. fax varsa fax da atin. "bu devirde radyo dinleyen kalmis mi?"cilara nispet olsun!! osumi fm'de fax da vardi da, atamadim bende yok. *

  • uzun vadede cok buyuk hasarlara yol acacak bir donum noktasi. acik acik geri gitmeyi tercih etmek. boyle seylerin turkiye'de olmasi cok aci ve uzucu. gelecegini karartiyorlar ulkenin.

  • bir gun yavuz sultan selim tebdili kiyafet gole maya caliyormus
    bunu goren bir koylu sorar;

    - ilahi hoca hic gol maya tutar mi?

    bunu duyan yavuz sultan selim, durur mu yapistirmis kilici;

    - dogurduguna inaniyorsun da oldugunune mi inanmiyorsun!

    sonra adamin kesesindeki 100 altini alip,

    - bunu da hazineye koyayim ilerde suluman oglum hurreme hediye alir, demis.*

  • istanpool 99 avrupa yüzme şampiyonası, trt'de canlı yayın, 1500 metre yarışı. spikerler hüseyin başaran ve yanında genç melih şendil. hüseyin abi sıkılmış, havadan, seyircilerden, bu organizasyonu ne kadar başarılı bir biçimde düzenlediğimizden falan bahsediyor. tam o sırada seyircilerin gaza gelip bağırmaya başladığını farkediyor, kaçıncı tur olduğunu saymamış olacak ki yarışın son metreleri zannedip o da coşuyor.

    - bu arada dördüncü kulvarda ukraynalı snitko önde. hemen arkasında beşinci kulvarda rumen coman var. son metreler. snitko önde, snitko..

    halbuki yarışın bitmesine bir tur daha var. yüzücüler takla atıp yüzmeye devam ediyor. bu esnada her kulvarın başında yüzücülerin dönüşlerini kontrol eden beyaz giyimli kulvar hakemlerinden esinlenmiş olacak, melih şendil araya girip durumu toparlamaya çalışıyor.

    - ve hakem devam diyor sayın seyirciler!!!

    yıllar sonrasından gelen edit: canlı yayında şahit olduğum, ancak kimseyi inandıramadığım bu olayı entry tarihinden 18 yıl sonra melih şendil beinsports'taki "soyunma odası" programında aynen bu şekilde bizzat anlatmıştır.

  • 2002 dünya kupası dendiği zaman 3 şey anılarımda canlanıyor

    1. annem hayati bir ameliyat olmuştu, yoğun bakımda yarı baygınken bir tek beni aldılar yanına, bana ilk cümlesi şu olmuştu, "brezilya maçı noldu, yendik mi?"
    2. ilhan mansız'ın enfes çalımı ki biz bunu sokaklarda bol bol yapardık, sıkıysa o maçta yap derler adama...
    3. hasan şaş'ın içinde uranyum varmışçasına durmaksızın koşması...

    dikkat ettimde hepsi aynı gün ve aynı maç ile ilgili :)

  • aslında türkiye’deki sanatçıların anlatılacak çok hikayesi var. ancak atıyorum bir amerika’yla falan karşılaştırdığınızda bu alandaki çabanın çok çok kısıtlı olduğunu görüyoruz. mesela yurt dışında ünlü gruplar için minimum iki belgesel, üç dört tane biyografi oluyor. böylece istediğiniz kişiyi daha yakından tanıyabiliyorsunuz. türkiye’de ise bu tür anıları öğrenmek için sanatçıyla bir şekilde denk gelmiş insanların bunları anlatmasını beklemek durumundasınız. spesifik örnek vermek gerekirse zeki müren ya da neşet ertaş hakkında çok güzel anılar var. ama bunlar bazı röportajların bazı yerlerinde yer alıyor sadece, ya da o ana denk gelen insan başkasına anlatıyor ve kulaktan kulağa yayılıyor bu hikayeler.

    yazılan hiç mi bir şey yok derseniz var. ama bunlar da anlatılan kişiyi çok idealize ediyor. çünkü bizde biraz romantiklik var. eğer sanatçının şarkıları ya da filmleri sevildiyse sadece iyi yönlerinden bahsediliyor. bu durumda merak ettiğiniz insanı tanıma şansınız kalmıyor pek.

    bu nedenle teoman’ın yazdığı faso fiso kitabını çok ilgi çekici buldum. aslında teoman dünyayı çok sallayan bir insan olmadığı için bu boşluğu doldurmak gibi bir amacı olduğunu düşünmüyorum. benim kitabı okuma motivasyonum da bu değildi zaten. yaşım nedeniyle türk rock’ının yükselmeye başladığı döneme denk gelemedim ve bu atmosfer hakkında bir şeyler görmek istiyordum sadece. ancak teoman’ın kendisini ifade ederken kullandığı açık dil sayesinde çok başarılı bir anı / biyografi / itiraf kitabı okumuş oldum.

    bunu sağlayan ilk nokta teoman’ın çocukluğuna duyduğu özlemdi. bunu yurt dışındaki örneklerde daha sık görüyoruz aslında. derli toplu bir anlatı kurmak isteyen yazarlar anlattıkları kişilerin çocukluğunda sadece ileride olacakları insanın özelliklerini arıyorlar. mesela steve jobs’un biyografisinde bu dönemini öyle bir anlatmışlar ki adam 7 yaşında ceo gibi görünüyor. teoman’ın ise kimseyi kendisine hayran bırakmak gibi bir derdi yok. çocukluğunu da olduğu gibi görmeye çalışıyor. bu nedenle yalnız ve çekingen bir çocuğun kendi halinde yaşamını okuyoruz bu kısımlarda.

    metnin başarılı olmasındaki ikinci etken de teoman’ın alaycı dili. zaten biliyorsunuz kendisi geçtiğimiz yıllarda aradığını bulamadığı için müziği bırakmıştı. bu nedenle müziğe başladığı zamanlarda yaptığı acemilikler ile dalgasını sık sık geçiyor. ancak burada kişi olarak kendisini küçümsediğini düşünmemek lazım. çünkü kitap boyunca sürekli tekrar ettiği üzere aslında teoman geçmişini özlüyor. buradaki acemilikleri ve yaptığı hataları da muzip bir şekilde bize aktarıyor.

    çoğu biyografide kişinin kötü yönleri de neden-sonuç ilişkisine bağlanarak haklı gösterilmeye çalışılır. mesela bir insan çalışanlarına kök söktürüyorsa işine olan saygısından böyledir gibi bir açıklama yapılır sürekli. teoman’ın ise kendisini haklı çıkarmak ya da insanların gözüne hoş görünmek gibi bir derdi yok. hem şarkılarından, hem röportajlarından hem de bu kitaptan bildiğimiz üzere kendisiyle çok barışık bir adam değil. bu nedenle çalışanlarına bağırıp çağırdığı kısımları olduğu gibi anlatmış. daha sonra yaşadığı pişmanlıklara da yer vermiş. hatta üzerine pişman olmama ve daha olgun bir insan gibi davranmaya çalışmama rağmen bunu başaramadım diyerek adeta bize içini dökmüş.

    bir de türkiye’de içinde bulunduğumuz kültürden dolayı tabu olarak görülen maddiyat meselesi var. eğer başarılı bir insandan bahsediyorsanız uzun uzun nasıl yokluk çektiğinden bahsetmeniz, burada işi ajitasyona kadar vardırmanız gerekiyor. ancak hayatı anlatılan kişi başarıyı yakalayıp zengin olduğunda bunun boyutundan bahsedemezsiniz. örnek vermek gerekirse konser sonunda cebimde 20 lirayla eve döndüm gibi bir cümle kabul görür. ancak albümden bir milyon lira kazandı diyemezsiniz. teoman ise yaşadığı zorluklardan bahsediyor doğru ama bunu kendisine sempati toplamak için yapmıyor. ayrıca kazandığı paranın boyutunu da açık açık söylüyor. hatta “balans ve manevra için bir milyona yakın para harcadım ve çoğunlukla zarar ettim. canım sağ olsun.” diyor. bu pratiklerin çok dışında bir cümle ancak teoman’ın kendisi de sıra dışı bir insan zaten. ayrıca bu şekilde teoman’ın maddiyata bakış açısını daha açık bir şekilde görüyoruz. bu da onu daha iyi tanımamızı sağlıyor.

    sonuç olarak bu kitap zaten sınırlı bir alanda yazılmış çok iyi bir metin. karşımızdaki kişiyi işin tüm teknik kısımlarından sıyırarak olduğu gibi gösteriyor. ayrıca tutarlılık peşine düşmemesine rağmen oldukça akıcı. başına oturduğunuzda yaklaşık dört-beş saatte falan bitiyor sanırım. bu nedenle rock müziğe ilgi duymuyorsanız bile sırf bu farklılıkları nedeniyle fasa fiso'ya göz atmanızı tavsiye ederim.

  • camileri ahira cevirdiler

    bu sozun gunun birinde gercek olacagini soyleseler inanmazdim.

    300'lu yillarda kilise olarak insaa edilen, 1453'te istanbul fethi sonrasi camiye cevrilen, cumhuriyet doneminde inanclara saygi sebebiyle muzeye donusturulen, ak parti iktidarinda siyasal islamcilarin ruhunu gidiklamak icin tekrar camiye donusturulen dunya harikasini sigirlarin basmasi sonucu ortaya cikan goruntu.

    kapiyi yemekle basladilar, yavas yavas tuketiyorlar.

    edit : basliga trolleri saldiklarina gore acilen savunulmasi gereken seyler var, yani durum sandigimizdan ve gordugumuzden vahim.

    ilk 10 entry akboylari;

    (bkz: makami g)
    (bkz: trakyali muhazafazakar)
    (bkz: vettini vezzeytuni)
    (bkz: z44)

    debe editi : bu entrynin debe’ye girmesi, benimle birlikte ici aciyan insanlarin coklugunu gosteriyor. son bir sene daha sabredecegimiz gercegi en buyuk motivasyonumuz olsun.

  • paranoyaklık değildir. bu problemin ayyuka çıkışı 2011 dönemine tekabül eder. o dönemde bulunan bir flash expoiti sayesinde internet sitenizi ziyaret eden kullanıcıların kameralarını anında açabiliyordunuz. bu açık kapatıldı falan filan derken arkası kesilmedi. aynı açıklar java platformunda da mevcut. şuan 2016 yılına giriyoruz ve web tarayıcılar üzerinden kameraları çalıştıran onlarca yöntem mevcut.

    hadi canım ordan diyorsanız eğer deep web 'de takılan farelerin siteleri ziyaret ederken neden java 'yı kapattığını sorun. tor üzerinde çalışan insanların tamamı java disabled kalmak için çaba gösterirler, bunun sebebi de bu webcam açıkları ve buna benzer güvenlik hileleri. bu şeylerden kurtulmak için yazılımsal olarak yapabileceğiniz hiçbir şey yok, isterseniz aylık $99999 ücretli anti-virus yazılımı yükleyin hiç bir işe yaramaz. karşınızda kendini sürekli güncelleyen bir sistem var, antivirus yazılımları onlara tanıtılmayan hiçbir zararlıyı yakalayamaz.

    bu işlerden yırtmak için sahip olduğunuz donanıma ve işletim sistemine tamamen hakim olmanız attığınız her adımda bilinçli olmanız lazım, eğer değilseniz o kameraya bant takmak kadar doğal bir şey yok. tekniği taktiği cartı curtu geçiyorum yıllar evvelinden bir hikayedir bu. sağlık sektöründe çalışan bir kadın arkadaşımın bilgisayarında farkettiğim bir gariplik vardı, oturduk baktık buralar uzun hikaye özet geçiyorum, olay şu çıktı. şirketin ıt elemanı tüm kadın çalışanların bilgisayarlarına basit bir remote admin kurmuş kadınları 24/7 gözetliyordu. erkek çalışanların hiçbirinde bu çıkmadı, özellikle kadınlara yapılmış bir müdahale. türkiye 'de bunun gibi yüzlerce örnek var. oturduğunuz iş bilgisayarınızın ya da her gün çalıştığınız laptop 'un birileri tarafından sizi izlemeye programlandığını bilemezsiniz. dolayısıyla oraya bant takmak, özel kızaklı kapatıcılardan kullanmak kadar doğru bir hareket yok.

    debe edit: bu entry 'den sonra tavsiye isteyen arkadaşlar oldu. bu tarz şeylerden kurtulabilmek için anti-virus, internet security tarzı yazılımlara değil direk işi firewall olan anlık inbound/outbound paket takibi yapan yazılımlara ihtiyacınız var. bu konuda işini iyi yapan zone alarm uygulaması var, deneyebilirsiniz. yanlış hatırlamıyorsam ücretli ürünlerinin haricinde bir de tamamen bedava bir firewall uygulaması vardı. şimdi baktım extreme pack christmas indirimine girmiş o da alınabilir. burada da o meşhur kızaklı kamera kapağı var. pek tabi bu da temin edilip kullanılabilir.

  • zamanında nazım hikmet'ten diye paylaştığım yazıdır. ki o dönem ortalıkta dönüyordu. ben de yaralı bir zamanımda paylaşmıştım. nazım hikmet'e ait değilmiş. neyse kim yazdıysa yazı çok güzel, ki o dönem bu yazı bile iyi gelmişti bana. umarım yaralı dostlara az da olsa yara bandı olur.

    bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. hani ağzınla kuş tutsan "bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. iyi halin cezanda indirim sağlamaz. sen, "ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "peki o ne yaptı" deme. herkes kendinden sorumludur aşkta. sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? hayatı ıskalama lüksün yok senin. onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.yine içeceksin rakını balığın yanında. üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası.... sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. elbet bitecek güneşe hasret günler. ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini... hayatı ıskalamaya lüksün yok senin.....